Tag Archives: rıfat ılgaz

1992 yılı…*

1992 yılı. Ben ortaokula gidiyorum. Bandırma’da bir festival var, Kuşcenneti Festivali. Darbe’den beri daha yeni yeni uyanan toprağın bereketsizliğinde bir vaha bu festival. Yazar, şair, yönetmen, oyuncu, müzisyen yağıyor her sene, kasaba kadar yere. Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin geliyor dediler. Kırdım okulu. Söylemesi ayıp ortaokulum denize sıfır bir yerdedir, ona yakın çay bahçelerinden birinde olacak söyleşi. Deli oluyorum Rıfat Ilgaz’a. Bütün Hababamları, Bacaksızları yemiş yutmuşum. Aziz Nesin’i bilmiyorum ama. Yani sadece Allahsız olduğunu konuşuyorlar etrafımda o sıra, bir onu biliyorum. Allahsızlık korkutuyor beni çocuk aklımla, uzak duruyorum. Merak bile etmiyorum kitaplarını, hafazanallah, ya okursam, ya Allahsızlık bulaşırsa? Koşa koşa gidiyorum söyleşiye. Rıfat Ilgaz’ı göreceğim.

Henüz neyi nereye koyacağımı bilemediğim bir sürü şey konuşuyorlar söyleşi boyunca. Sıkılıyorum. Düşünce özgürlüğü diyorlar, askeri darbe diyorlar, sivil hükümet, Aydınlar Dilekçesi, Özal, şu, bu… Kaçmasa mıydım acaba okuldan boşu boşuna? Derken söyleşi bitiyor. İkisinin beraber oturduğu masanın önünde kuyruklar uzadıkça uzuyor. Bekliyorum inatla. Derken sıra bana geliyor, elimde yalnızca Rıfat Ilgaz’ın “Bacaksız Sigara Kaçakçısı” kitabı var, evden getirmişim. Bir daha bir daha okunmaktan cildi ayrılmış, sayfaları pul pul olmuş. Uzatıyorum kitabı, alıyor Ilgaz. Biraz utanıyorum, herkeslerin kitapları yepyeni. “Aferin len, ne güzel okumuşun bunu sen,” diyor gülüyor. Bakıyorum, dalga da geçmiyor. Ben de gülüyorum. Sonra birden, sıra gereği, kendimi Aziz Nesin’in önünde buluyorum. “Yok mu kitabın?” diye soruyor. Azıcık bozuluyorum. Kendisi Allahsız, kitapsız değilmiş gibi bana soruyor bir de. “Yok!” diyorum elimdeki Rıfat Ilgaz kitabını gösterip. Etrafına bakınıyor, kitap aranıyor, bulunamıyor o hengamede. “Ver bakayım şunu,” deyip elimdekine uzanıyor. Veriyorum. Adımı soruyor, söylüyorum. “Ne olacaksın büyüyünce?” diyor kitabı imzalarken, belki de öyle laf olsun diye. Kitabım yok diye beni geri çevirmemesi hoşuma gidiyor, şu küçücük memleketimize kalkıp gelmiş olmaları gururumu okşuyor, böyle güler yüzlü olmaları içimi şenlendiriyor; atılıyorum birden. “Yazar!” Gülüyorlar. Rıfat Ilgaz’ı da, Aziz Nesin’i de, kalabalık kuyrukta bekleşenleri de güldürüyor cevabım. Afacanca buluyorlar. Ben kararımı veriyorum: “Yazar olacağım, böyle söyleşiye katılacağım Kuşcenneti Festivali’nde. İç kapağında hem Rıfat Ilgaz’ın hem de Aziz Nesin’in imzası bulunan kitabıma baka baka uzaklaşıyorum çay bahçesinden.

r??fat ??lgaz ve aziz nesin

Sonra, bir sene kadar sonra karanlıklar geliyor. Bir otel dolusu insanı, otelle beraber ateşe veriyorlar. Türkü söyleyenler, semah dönenler, şiir yazanlar, karikatür çizenler diri diri yanıp, karanlıklar içinde kalıyorlar. Aziz Nesin de orada. Biraz kızıyorum ona. Sonuçta bir arkadaşlığımız, tanışıklığımız var. “Sen,” diyorum içimden, “böyle Allahsız olmasaydın, bu insanların başına gelmezdi bunlar.” “Hayır,” diyor gazetelerden cevap vererek bana Aziz Nesin, “Allahsız olmak kişinin kendi bileceği iş ama katillik, vahşilik, cayır cayır insan yakmak kötülerin de kötüsü. Benim Allahsızlığımı konuşacağınıza bu katilleri bulun, cezalandırın.” Haklı. Bulunmuyorlar ama. Memleket bir vakit daha Aziz Nesin’in Allahsızlığını konuşup duruyor. Karanlığın tüten dumanı kör ediyor gözleri.

Canı dayanmıyor Rıfat Ilgaz’ın bundan sonrasına. Bu felaketten birkaç gün sonra hayatını kaybediyor, üzüntüsünden. Tamı tamamına iki yıl sonra da Aziz Nesin gidiyor. Ben elimde “Bacaksız Sigara Kaçakçısı” ile kalakalıyorum.

Sonra orta okul bitiyor, lise başlıyor ve ben Aziz Nesin’i keşfediyorum. Fil Hamdi’ler, Tülsü’ler, Betüş’ler, Zübük’ler, Yaşar’lar gelip yerleşiyor hayatıma, bir daha gitmemecesine. Okudukça yazmaya iştahlanıyorum. Bazen bir gün içinde bir kitabını bitirdiğim oluyor. Okuyor, yazıyorum. Okuyor, yazıyorum. Hiçbir yere varmıyor yazdıklarım, kimseye değmiyor, kimseye okutamıyorum bile. Ortada bıraksam annem dağınıklık sanıp çöpe atıyor zaten. Ama vazgeçmiyorum yazmaktan. Söz vermişim ikisine de, “Yazar olacağım,” demişim. Vazgeçer miyim? Ayıptır.

O gün bu gündür, arada tek tük sektelerle sürüyor yazma telaşım. “Bacaksız” hala evde duruyor. Sözüm de yerinde. Hatta bu yıl, Ot Dergi’den yazarlarla birlikte Kuşcenneti Festivali’nde söyleşi bile yaptık, imzalar attık. Gururlu, sevinçli ama bıçak gibi keskin bir sızı geçti içimden. Ruhları şad olsun. Her üç cümlemden biri, onlara olan borcumdur.

.

.

* L-Manyak dergisinin Temmuz-Ağustos 2015 (2015-07) sayısı için yazıldı. 

Yorum bırakın

Filed under oraya-buraya yazılanlar